Kerîm ve Rahîm İsimleri Âhireti İktiza Etmesini Açıklar mısınız?
En zayıf ve en muhtaçlara, en güzel ve en mükemmel
şekilde bakılıyor. En çelimsiz canlıların, elsiz ve ayaksız varlıkların
çok rahatlıkla beslendiğini görüyoruz.
İradesini
kötüye kullanarak işe müdahale eden insanların yanlış müdahaleleri bir
tarafa bırakılacak olursa, en zayıf, çelimsiz, aciz ve nahif varlıklara
en güzel şekilde bakıldığını müşahede ediyoruz.
İşte,
bir hücrenin hayatiyetini devam ettirmesi; ana rahmindeki ceninin en
mükemmel usulle beslenmesi ve dünyaya gelen yavruya annenin musahhar
edilerek en küçük ihtiyacının dahi, büyük bir ihtimamla deruhte
ettirilmesi; denizin dibindeki balıklar ve meyvenin içindeki kurtların
gayet mükemmel beslenmesi; yerinden kımıldama imkânı olmayan ağaçların
ve yatalak hastaların rızıklarının kendilerine kadar getirilmesi ve
bunlar gibi binlerce müşahhas misaller yukarıda mücerret fikir halinde
söylediğimiz hususu te"kid etmektedir.
Bütün bunlarla anlıyoruz ki, kâinatta hükmeden Kerîm ve Rahîm bir Zât vardır.
Cenâb-ı
Hakk umum kâinatta bu kadar ihsan ve kerem sahibi olursa, O daima ikrâm
ve ihsan etmek ister. İkram ve ihsan etmek istemesinin yanında ikram ve
ihsan edeceklerinin de vücutlarını iktiza eder. Madem ki bu dünyada
âciz, zaif ve aynı zamanda fanî insanlara bu kadar ikrâm ve ihsanda
bulunuyor; rahmet ve keremi bu ikramlarının devamını istilzam eder.
Halbuki burada insan yediği bir üzüm tanesine mukabil bin tokat yiyor.
Tadıyor, fakat doymuyor. Ağzında tat, kalbinde feryat ve figan meydana
geliyor. Ona zevk veren şeyler, veda dahi etmeden ve hiç sormadan çekip
gidiyorlar. Gençlik, güç, kuvvet ve daha nice zâil olan nimetler
gibi... Öyleyse burada insana bu kadar ihsanda bulunan Cenâb-ı Hakk
ihsan ve nimetlerini kesivermekle, nimeti nikmete, lezzeti azaba ve
muhabbeti düşmanlığa çevirmeyecektir. Halbuki bütün bunlar ebedî
olmazsa, nimet nikmet olur. Lezzet azab olur. Ve sevgi düşmanlığa
dönüşür. Öyleyse, bu nimet ve ihsanların devam edeceği bir ebedî âlem
vardır ve mutlaka olacaktır.