Allah’ın ol dediği oluverir. Ancak ademe yani yokluğa da Allah’ın iradesi ve dilemesi taalluk eder mi?
Soru: Allah’ın ol dediği oluverir. Ancak ademe yani yokluğa da Allah’ın iradesi ve dilemesi taalluk eder mi?
Cevap:
Bizim hayatımızın müspet veya menfî kareleri, bizim leh veya aleyhimize
olan yönleriyle, tamamen Allah’ın dileme ve meşîetine bağlıdır. Allah
(celle celâluhû) neyi murad buyurursa onu yapar. O yaptığını ve
yapacağını hiç kimseye sorma ihtiyacında değildir. Zaten “Allah ne
dilerse o olur. Onun olmamasını dilediği ise asla olmaz” hadisi bir
kaide-i mukarreredir.
Allah (celle celâluhû) neyi dilerse o
keynûnet kazanır, oluverir. Neyin olmamasını dilerse o da olmaz. Burada
dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. O da, Cenâb-ı Hakk’ın
meşîetinin adem ve “yok”a da taallûk etmesi meselesidir. Durum böyle
olunca, Allah neyin olmasını murad eder ve dilerse o olur. Neyin de
olmamasını dilerse o da olmaz. Evet meşîet-i ilâhî “yok”a da “var”a da
taallûk eder.
Yoksa, bazılarının dediği gibi, “Meşîet-i ilâhî
taallûk ederse o şey olur, taallûk etmezse olmaz” gibi bir düşünce
doğru değildir. Yani, meşîet-i ilâhînin taallûk etmemesi gibi bir durum
söz konusu olamaz. Çünkü yokluk da aynen varlık gibi meşîetin elinde
yoğrulmaktadır.
Mu’tezile ve Cebriye, Allah Resûlü’nün
(sallallahu aleyhi ve sellem) ifadesindeki bu inceliği kavrasalardı,
düştükleri vartaya düşmeyeceklerdi. Zira, her iki durumu da, Efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) meşîet-i “keynûnet” ile anlatmaktadır.
İman
ve hidayet hususunda da meşîet her şeydir. Meseleyi bu zaviyeden ele
alanlar, imanı tarif ederken şöyle derler: “İman, insanın iradesini
kullanmasıyla, Allah’ın onun içinde yaktığı bir ışıktır.” Sen
çalışacaksın, Allah (celle celâluhû) da onu yaratacak. Evet, o ışığı
sen yakamaz ve kalbinde sonsuza dek tutamazsın. O ışık ancak Allah
dilerse yanar ve içteki aydınlık da ancak Allah dilerse hâsıl olur.
Başkalarının hidayetine vesile olmak isteyenler, bu hususu iyi
düşünmeli ve kendi vazifelerini yapıp neticeyi, yani, muhataplarının
gönlünde iman nurunun yanması sonucunu Allah’tan (celle celâluhû)
beklemelidir. Bu sonuç hâsıl olursa da, her şeyi asıl sahibine vermeli
ve şirke düşmemelidir.
Evet, bir kere daha hatırlatmalıyım ki,
“Allah dilemeyince olmaz” demektense “Allah’ın olmamasını dilediği
olmaz” demek daha doğrudur. Böyle söylenirse, meşîet-i ilâhînin adem
âlemlerine de taallûk ettiği ifade edilmiş olur. Acaba yok olan şeyler,
kudret ve iradenin taallûk etmemesi sonucu mu yoktur; onlara yok
diyoruz? Öyle değilse, yokluğuna kudret ve iradenin taallûku açısından
mı yok diyoruz? İşte burada o farkı ortaya koymak için hadis-i şerifi
iyi anlamak ve “Allah’ın dilediği olur, olmamasını dilediği olmaz”
şeklinde tercüme etmek gerekir.
Üstad Hazretleri de, “adem
âlemleri” tabirini kullanıyor. Cenâb-ı Hakk’ın ilmi muhittir. İlmi,
“vacib”e taallûk eder, “mümkin”e de taallûk eder ve aynı zamanda
“madum”a da taallûk eder. Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve iradesi ise
mümkine taallûk eder. Haddizatında, ademin vücuda gelmesi de mümkündür.
Öyleyse, adem âlemleri de Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve iradesinin taallûk
sahası sayılır.
Cenâb-ı Hakk’ın ilmi ezelîdir. Aynı zamanda da
ebedîdir. Ezel aynı zamanda ebed demektir. Zamansızlık, mekânsızlık
demektir. Cenâb-ı Hakk’ın ilmi ezelden ebede kadar her şeye belli bir
noktadan bakar, her şeyi ihata eder, her şeyi belli tutar. Hiçbir şey
yokken, Cenâb-ı Hakk’ın ilmi, yine o yokları biliyordu. Bir kısım
şeyler vardı ki, onlar sonradan meydana gelecekti, olacaktı;
mümkinü’l-vücuddu. Onun karşılığında zaten Vacibu’l-vücud vardır. Demek
ki, bugün meydana gelen şeyler kudret ve iradenin taallûk alanına
girdiği gibi; şu anda yok olan şeyler de, ilerde var olabilirler;
dolayısıyla, onlar da yine “kudret”, “irade” ve “meşîet”in taallûk
alanına girebilir.
Akılla çok şeyi kavrayamıyoruz. Bazı
meselelerde farazî olarak bir fikir yürütüyoruz. Ama zatında bu husus
doğru olabilir. Zât-ı ulûhiyetle alâkalı zatında doğru olabilir. Belki
meseleyi tam sağlam bir çerçeveyle ortaya koyamıyoruz. Yani, “kudret”
ve “irade”, “yok”a nasıl taallûk ediyor, onu kavrayamıyoruz. Ama
tamamen mümtenî de görmüyoruz.
M. Fethullah Gülen, Kırık Testi 1